"Televizyon kanalları, saldırı altında"

Pak Medya İşçileri Sendikası Genel Başkanı İsmail Topcuoğlu, bağımsız yayın yapan televizyon kanallarının Türksat Kablo TV ve Teledünya platformundan çıkarılmasını kınadı.

Topcuoğlu, “Haziran seçimlerinde sandıktan çıkan milli iradeyi beğenmeyerek ülkeyi zorla bir seçime sürükleyen saray destekli iktidar, yaklaşan 1 Kasım seçimleri öncesi özgür medyayı susturarak ülkeyi derin bir karanlığa hapsetmek istiyor. İktidardan bağımsız yayın yapan televizyon kanalları, açık bir saldırı altında.” dedi.

Tivibu ve Digitürk’ün, aralarında S Haber TV, Bugün TV, Irmak TV, Kanaltürk ve Yumurcak TV’nin de bulunduğu bağımsız televizyon kanallarını yayın listelerinden çıkarmalarının ardından benzer bir hukuksuzluk, bu kez tamamen kamuya ait olan Türksat’tan geldiğini söyleyen Topcuoğlu, konu hakkında yazılı değerlendirmede bulundu.

"TÜRSAT AÇIKÇA SUÇ İŞLEMEKTEDİR"

Türksat bünyesinde hizmet veren kablo TV ve dijital yayın platformu Teledünya’nın, S Haber TV, Bugün TV, Samanyolu TV, Kanaltürk, Irmak TV ve Yumurcak TV’yi yayınladığı kanallar arasından çıkardığını işaret eden Pak Medya İş Genel Başkanı İsmail Topcuoğlu, şöyle devam etti: “TÜRKSAT Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş., Türkiye'nin Kablo TV ve tek uydu operatörüdür. Özel hukuk tüzel kişisi olmakla birlikte tamamı devlete ait bir şirkettir. Tamamen devlet adına kablo tv ve uydu işletmeciliği yapmaktadır. Devlet tekeli konumunda olan bir kurum, millete sunduğu paket içerisinde yer alan kanalların yayınını, hukuki bir gerekçe olmaksızın iptal edemez. Türksat şu anda bu televizyon kanallarının yayınına son vererek açıkça suç işlemektedir.
Halkın yayın seçme ve haber alma özgürlüğüne saldırı kabul ettiğimiz bu uygulamayı, şiddetle kınıyoruz. Buradan, ekranı karartılan bütün yayın kuruluşlarını ve Türksat üzerinden yayın alan aboneleri, bireysel olarak hukuk önünde haklarını aramaya; Türksat’ı, hatta Ulaştırma Bakanlığını mahkemeye vermeye çağırıyoruz. Biz de bu hukuksuz sansür yüzünden işini kaybetme riski altındaki medya çalışanları ve haber alma özgürlüğü engellenen kamuoyu adına, yapılanların takipçisi olacağız.”

'YARGISIZ İNFAZ EDİLDİĞİ BİR ÜLKE HALİNE GETİRİLDİK'

Topcuoğlu, Türkiye’nin son yıllarda, her türlü hukuksuzluğun kol gezdiği, 17-25 Aralık gibi tarihi hırsızlık ve yolsuzlukların üzerinin örtüldüğü, suç delillerinin yok edildiği; dürüstçe görevini yapmaya çalışan hukuk adamlarının, emniyetçilerin haksız şekilde suçlanarak görevinden alındığı, hapislere atıldığı; aydınların, gazetecilerin hiçbir somut suçu olmaksızın tutuklandığı; eğitim kurumlarının, yardım kuruluşlarının haksız yere suçlanarak yargısız infaz edildiği bir ülke haline getirildiğine vurgu yaptı.
Terör şube polislerine, eğitim yuvalarında, kreşlerin bahçesindeki kaydırakların başında nöbet tutturulurken, Ankara’nın göbeğinde iki gün önce 100 insanın hain ve hunhar bir saldırıda hayatını kaybettiğine dikkat çeken İsmail Topcuoğlu, onun öncesinde, 7 Haziran seçimlerinden bu yana 150’nin üzerinde asker ve polisin şehit edildiğini kaydetti.

Topcuoğlu sözlerini, “Millete ‘sözde yeni Türkiye’ vaat edenler, eski Türkiye’ye rahmet okutur oldu. Ankara’daki son saldırı, eski Türkiye’de çokça izlediğimiz bir filmin bugüne uyarlanmış yeni bir senaryosundan ibarettir. Ankara garının önünde, ülkemizin iç barışına, birlik ve beraberliğine, kardeşliğine bomba atılmıştır. Milli iradenin tercihlerine rıza göstermeyenler, geçmişten bu yana hiç değişmeyen usullerle, Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışması çıkararak milleti kendi emellerine razı etme peşindedir.” şeklinde sürdürdü.

Topcuoğlu, ülke böylesine karanlık, sisli, puslu ve acı bir tablonun içine sürüklenmişken, millete açık ve şeffaf yönetim vaat ederek 13 yıldır görevde bulunan bir iktidarın, çeşitli toplum kesimleri arasında nifak oluşturmak, kritik davaları perdelemek, özgür medyayı susturmak ve ekranları karartmakla meşgul olduğunu belirtti.

AKLINI BAŞINA DEVŞİRMEYE ÇAĞIRIYORUZ

“Buradan açıkça söylüyoruz.” uyarısında bulunan Topcuoğlu, şöyle dedi:
“Bugün medyayı susturma çabaları, sadece ve sadece, ülkemizin içine sürüklendiği bu karanlık tablonun mimarlarına ve onlarla iş tutanlara hizmet etmektedir. Demokrasiyi fiilen ortadan kaldırmak, hukuku askıya almak, halkın haber alma özgürlüğünü, gazetelerin ve televizyonların gerçeği yayınlama özgürlüğünü elinden almak; yalancılara, talancılara, mafya ve terör yapılanmalarına, cana kıyanlara, bir virüs gibi devlet kurumlarına yerleşmiş karanlık odaklara, ihtiyaç duydukları puslu havayı altın tepside sunmaktır. Siyasi iktidarı -ve şayet bu puslu ortamda ‘oylarımı iki-üç puan artırabilir miyim’ hesabı yapanlar varsa onları- aklını başına devşirmeye çağırıyoruz. Karanlığı büyütmek kimseye fayda getirmez. Kim ki karanlıkla işbirliği yaparsa, beslediği karanlık gün gelir onu da boğar.
Ekranların karartıldığı, özgür basının susturulduğu, muhalif her sesin hain ilan edildiği; kamu kurumlarının, gazetelerin, televizyonların, hatta özel şirketlerin, iktidar üzerinden açık ve gizli kimi çıkar çevrelerinin hizmetkarı haline getirildiği bir Türkiye, çağdaş ve medeni bir dünyada değil, ancak diktatörlükle yönetilen üçüncü-beşinci sınıf ülkeler arasında kendisine yer bulabilir. Bugün ülkemiz, yaptığı yanlışlar yüzünden arkasındaki halk desteğini her geçen gün kaybeden, sadece saray ve onun etrafındaki çıkar gruplarının desteğiyle yol yürümeye çalışan bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Bu iktidardan nemalananların güçlerini kaybetmemek için neler yapabileceğini ise kimse bilmemektedir.”